Bankanın güvenlik görevlilerini seviyorum. Giriş kapısının yanındaki bahçede ne zaman bir kedi yavrulasa; hemen sahip çıkarlar, süt verirler, ilgilenirler.
Bu sabah tam bankaya girmek üzereyken şapşal bir yavru miyavladı ama açlıktan değil, sütü yanında hazır. Oyun istiyor belli.
Nasıl tatlı, siyah beyaz benekli, yeşil gözlü. Hemen eğildim sevmek için ama sağdan soldan garaja girmek için geçen arabalar ve etek faktörü nedeniyle uzun uzun oynayamadım.
Sırnaşıverdi birden, ayaklarıma dolandı, bacaklarıma değil çünkü boyu ancak ayak bileklerime kadar geliyordu.
Kucağıma alıp kata götürmek üzere heveslendim bir anda. Ama tabii yapamadım. Oysa alıp çıkarsaydım yukarı, ne güzel curcuna olur, bütün kat birbirine girerdi. Kediden korkan var mı bilmiyorum ama onların çığlıkları, sevenlerin başına üşüşmeleri, kedinin her odaya gönlünce girmek istemesi üzerine yaşanacaklar. Ay, çok şahane olurdu ya.
Birisi çocuğunu getirince, o sevimsiz ortamda aniden çocuk sesi, 100 kişinin hayatında ilk kez çocuk görmüş gibi başına üşüşmesi ile kat şenleniyor. Arada korkup ağlayanlar oluyor ama çocuk ağlaması ne kadar dayanılmaz (benim için öyle) bir ses olsa da plazada kuş sesi gibi geliyor kulağa.
Saatlerin, günlerin ve hatta yılların ot gibi geçtiğini bir kez daha fark ediyorum, bu yabancı canlıların içeri girişiyle ortamda gelişen duruma bakınca.
Oysa ne olurdu yavruyu sokuverseydim çantama atıp?
Bu da benim evladım derdim.
Olmaz mı?
Bence bu da olabilir.
Müzik için ikinci bağlantıya tık.
Nursel beni seviyor, bana şarkı gönderiyor.