19 Oca 2011

Arkadaşım olur muydun?

Şu anda sevdiğimiz, anlaştığımız kişilerle, küçük kız ve oğlan çocuklarıyken bir araya gelsek; ne yapardık, neler hissederdik acaba? Kendimize en yakın bulduklarımızı yine böyle sever, en yakınımız diye benimser miydik?

İlişkilerimizi bugüne kadar oluşturduğumuz karakteristik özellikler, öğrendiklerimiz, tecrübeler sonucu benimsediğimiz ya da yabancılaştığımız davranışlarımızla kuruyoruz. Bu bir yazarı okumak, bir filmi tercih etmekten, iş hayatında veya özel hayatta arkadaşımıza, sevgilimize verdiğimiz tepkilere kadar bir çok yerde kendini gösteriyor.
Birbirimizin yazdıklarını okuyor, yorumlar yapıyor, tavsiyeler veriyoruz. Acaba o zamanlar denk gelsek; yine aynı kişileri mi severdik yoksa bugün asla bu insanla arkadaş olamam dediklerimizi mi en yakınımıza alırdık? Bunun doğru cevabını kimse veremez bence. İnsan değişen bir varlık. Temelinde, hamurunda bazı özellikleri hep taşısa da onları hangi tatta ve kokuda vereceğini zamanla öğreniyor hatta duruma göre değiştirebiliyor bile.

Bir arkadaşım, geçenlerde, benden küçüklüğüme dair bir şey anlatmamı istedi. Beni iyi tanıdığı için de olumlu bir şey olsun ama, dedi. Güldüm çünkü olumsuz anı bulma şansımın daha çok olduğunun sinyallerini vermiştim bugüne kadar. Düşündüm taşındım, 4-5 yaşlarında olduğum bir zamanım aklıma geldi.
Buraya da yazmak istedim, benim hakkımdaki düşünceleriniz, bu küçük kız karşınıza çıksa ne kadar değişirdi, diye merak ettiğimden. Matah bir hikaye değil, heyecanlanmayın, aklıma ilk gelen buydu, anlattım.

"Aslı, annesinin diktiği kırmızı kalpli elbisesini giymiş. Annesi, saçlarını iki yandan örüp, örgülerini tepesinde renkli tokalarla birleştirmiş. Herkes sevgiyle bakıyor, ne kadar zarif ve güzel olmuşsun diyorlar ona. Aslı'dan çok annesi seviniyor galiba bu iltifatlara. Çocukken o kadar da önemli değildir ya, başkalarının görüntün hakkında ne dedikleri. Seni sevmeleri önemli, evet ama o da her çocuğun hakkı değil mi? Sevilmeyecek bir çocuk neden dünyaya getirilsin ki?
Aslı, elbisenin önünde, eteğine doğru dikilmiş olan kırmızı kalp şeklindeki pötikareli büyük cebi çok seviyor. Ona bakıyor, elini sokuyor eğilip o cebe, birden iki gün önce Peri teyzesinin ısrar edip verdiği naneli şekeri buluyor. Birisi ısrarla vermeye çalışmadıkça alamıyor ikram edilenleri. Annesi arsız çocuklar gibi davranmaması gerektiğini söyleyip, öyle tembihlemiş. O an, verilen yiyeceği almak için içi gitse de; en az üç kere sorulmadan asla kabul etmiyor. Canı çok istese bile peki o zaman diyen ve vazgeçenlerin arkasından "durrr yaa istiyorum ben o çikolatayııııı!!!" diye bağırmak istiyor ama susup oturuyor.

Naneli şekeri bulunca çok seviniyor Aslı; bayılıyor naneye, şekeri kaplayan şeffaf jelatini çıkarıyor ve ağzına atıyor şekeri. Damağında nanenin ferahlatan tadını hissediyor, mis gibi nane kokuyor ağzı. Yakmayan, tatlı naneyi ağzının her tarafında hissediyor ve dayanamayıp, ağzını şapırdatıyor. Annesi, kaşlarını kaldırıp "kızıııımm" diyor ona ama kızmıyor gerçekten çünkü Aslı'nın şekerin tadından aldığı zevk, yüzünden belli. İştahsız bir çocuğun iştahla bir şey yediğini görmek, şeker bile olsa; bir anneyi ancak mutlu edebilir."

Eee, ne diyorsunuz? Çocuk olsanız bu kızla arkadaş olur muydunuz?

Görsel: Ahmet Coka

31 yorum:

Sycorox dedi ki...

Ben olurdum, aynı iştahsızlık bende de vardı çünkü :)
Bu arada Ahmet Coka'nın çizimlerinin hastasıyız.

B. dedi ki...

evet. ve seni çok severdim.

gözlerim doldu. ( burda bi küfür de ettim ama yazmıyorum )

Unknown dedi ki...

seni okurken direk okuldaki öğrencilerim geldi aklıma :) 3 ve 4 yaş grubumun tatlı yiyişleri ve zevk alışları...
seninle arkadaş olur muydum bilmiyorum ama şuan sana
"seni yerim kız ben" demek istiyorum :))))))

sevgileeeer, şap şup ;))

Sade dedi ki...

:) olunmicak gibi diil ki.. Bayildiimmm..

Aslısın dedi ki...

Sycorox, keşke şimdi de olsa o iştahsızlık:) Ahmet'in çizimlerine aşığım ben de.

B. gerçekten böyle bir amacım yoktu, üzüldüm ya ama arkadaşım olurmuşsun ya ona sevindim işte.

Pınar'cığım, öğretmenlik damarını kabarttım hihihi, ben hala sevdiğim bir şeyi yerken ifade değiştiriyorum, uyarıyorlar, ağız şapırdatmıyorum ama valla onu yapmamayı öğrendim:)

Sade, yirin yirin:)

ry dedi ki...

kaderde varsa olur.

Aslısın dedi ki...

ry, kader, kısmet tabii bu işler.

Adsız dedi ki...

Olurdummm kalpli elbiseni tokalarını daha ilk cümleni
bile okuduğumda gözlerim doldu.hani matah degildi
çok güzel bir hikaye hem naneli şekerde sevmem hepsini sana verirdim arkadaş olurdum seninle hemde en yakınından
İst.

Kaan dedi ki...

Küçük bir yürek, büyük dünyaya öyle bir seslenmiş ki, dünya küçülüp o pötikareli cebe girmiş...

Aslısın dedi ki...

İst, biz seninle şahane arkadaş olurduk küçükken ben biliyorum. Naneler benim ben de sana çilek , karpuz veririm:)

Kaan, vee benim naneli şekerim olmuşşş:)

Sibel dedi ki...

ben arkadaş olurdum bu küçük böcükle. neden biliyor musun? çünkü ben de aynı kısıtlamalarla, "hanım kız" olma kurallarıyla büyütüldüm. bana da istemenin ve almanın ayıp olduğu öğretildi hep.
belki arkadaş olup bu kalıpları daha erkenden yerle bir edebilirdik, ne dersin?

Aslısın dedi ki...

Sibel'im, varsa bir şans deneyelim be. Ben hala tam öğrenemedim dersimi.

Sibel dedi ki...

ben de öğrenemedim. şimdilik teori kısmındayım, pratiğe geçebilmeyi umuyorum. hadi deneyelim vallahi.

Zeynep'in Evi dedi ki...

şuraya takıldım..şu tavsiyeler verdiğimiz yazıştığımız canım cicim dediğimiz insanlarla aynı işyerinde çalışsak, alt komşumuz olsalar vesaire aynı hislerle yaklaşırmıyız..ııh sanmam!

Aslısın dedi ki...

zeynep, canım cicim demeyi çok bilmem ben, hele de işyerinde sevmediğime hiç demem, onlarla komşu olsam da asla görüşmezdim, ıı-ıh asla hatta:)

Adsız dedi ki...

daha ilk kelimesinde anılara boğuldum. Öyle içimi ısıttı ki, eline sağlık. Ben arkadaşın olurum ^_^

Betül dedi ki...

Ben de Tekirdağ'dan İstanbul'a gelen otobüsten şimdi indim ve elimde şeffaf poşetinde o küçük beyaz naneli şekerler:) Paylaşalım mı?

Onur Diribaş dedi ki...

Hatta belki de ilk çocukluk aşkım olurdun. Kendim için en güzellerini ayırıp içine koyduğum "yeşil tabaktaki" tüm şekerlerimi sana verirdim.

Not: Yeşil tabak, çocukluğumdaki en değerli eşyalarımı ve şekerlerimi içine koyduğum, zaman zaman kenarında köşesinde oyuncak adamlarımı yürüttüğüm, arabalarımı sürdüğüm, bugün bile hala evimizin önemli bir eşyası olan camdan yapılma, antika koca bir çanak. Ama adı hep "Yeşil Tabak"

Aslısın dedi ki...

Keyfe keder, ne kadar güzelsin, çok teşekkür ederim.

Betüül, evet evet hadi!

Onur,ah o yeşil tabak bir hikaye olsa keşke, olmaz mı? Can da öyle küçük adamlarıyla oyunlar oynuyor ya içim eriyor o çocuk ve saf haline. Senin de o halin gözümün önüne geldi, görmüşüm gibi.

Sayın KARACA dedi ki...

Hikayen çok güzel :)
Bu yaşımda da anlattığın kız çocuğu çok tatlı geldi gözüme kalpli malpli :) Ama sana doğrusunu söyleyim. Küçük olsak ikimizde o yaşlarda ben seninle geçinemezdim. Çünkü ben içinden geldiği gibi davranan bir çocuktum. girişkendim. Çikolata verdilermi hemen alır yer oğğğhh çok güzelmiş sağolun derdim. vermiyorlarsa bile çikolata yokmu benim canım istiyor derdim :) Ben girişken sen layd gibi olurdun anlaşamazdık :) Ama artık büyüdük :) çok sular aktı olgunlaştık sen ağzını şapurdartmıyorsun ben verilmeyeni istemiyorum artık anlaşabilirmiyiz ki bilemiyorum :)

Aslısın dedi ki...

Sayın Karaca, işte sen benim hep özendiğim ve bir yandan da kıskançlıkla bakıp, uzak durmaya çalıştığım çocuklardanmışsın. Ne kadar güzel yazmışsın iki satırda hissettim, gördüm hatta. Evet iyi ki büyüdük ve aklımızla, kalbimizle öğretilenleri sorgulamayı becerebiliyoruz. Artık arkadaş da olabiliyoruz hem:)

Tibetin annesi dedi ki...

yüzünde yediğinin zevki ve doğal olarak o zevkin verdiği (çocukluğun dışındaki) o güzellikten etkilenmemek mümkün olmazdı sanırım :)

bir de benim merak ettiğim; benim blogdaki takipçim olduğunu bilmeden bir bloggerla karşılaşsak yine beni sever mi ya da ben onu sever miyim? çok sık kafama takılıyor bu soru...

Aslısın dedi ki...

Tibet'in annesi, tadı güzel bir şey yemek ne şahane değil mi:)

Ben de onu çook merak ediyorum. Sanırım, burada kendisini dışarıdaki gibi ifade edenlenleri yine severim de dışarıda içini saklayıp, herkese göstermek istemeyen bir blogger ile belki de bu kadar yakın hissedememem, içini gerçekten göremediğim için. Denemeden bilinmez elbette.

Judy Abbott dedi ki...

ben olurdum, sen iştahsızdın ya, ben de pisboğazdım, senin yemediklerini ben yerdim, gül gibi geçinir giderdik:)

yazının fikrini o kadar beğendim ki anlatamam. hiç düşünmemiştim, arkadaşlarımla misal Bebek'teki oyun parkında tanışmış olsak yine şimdiki gibi beraber çok mu eğlenirdik? yoksa salıncak sırası için kavga mı ederdik? yarın akşam buluştuğumuzda soracağım onlara.

ne güzel düşünüyorsun, ne güzel yazıyorsun sen canım Aslıcığım.

Aslısın dedi ki...

Judy,yemek konusunda anlaştık, ben salıncakta da hakkımı koruyamazdım, şanslısın yani:))
Şu son cümlen o kadar değerli ki; nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum böyle durumlarda.

Emine dedi ki...

çocukken arkadaş olmak aynı burda arkadaş olmak gibi.. bir şeker,bir oyun,bir tebessüm ya da bir haylazlık hemen arkadaş yapabilir çocukları..burda da bir söz,bir duygu ya da bir dert arkadaş yapmadı mı büyümüş çocukları?iş ;hayatı paylaştıklarınla arkadaş olmak,acı çekerken de ,önceliği ona verirken de,gözyaşını saklarken de..
yılların besleyip, büyüttüğü güzel arkadaşlıklara...

sevgiler güzel kalpli aslı...

Aslısın dedi ki...

Emine, ne kadar güzel söylemişsin, değişen bir şey yok aslında.
Hatta hepimiz kocaman çocuklar olduğumuzu hiç unutmasak; çok başka yaşardık değil mi?

Güzel kalpli arkadaşım, sana da sevgiler.

aslı hayvanı dedi ki...

oy annesinin sözünü dinliyormuş bu. muhtemelen küçükken karşı karşıya gelsek döverdim ben seni hanım evladı diye :D

çok kavgacı, şımarık, yaramaz, berbat bir çocuktum. ahahha, aynı lan!

Onur Diribaş dedi ki...

Aslı'cım, Yeşil Tabak ile ilgili bir hikaye istemiştin değil mi? Buyur bakalım. :)

http://theavantgardechronicles.blogspot.com/2011/01/yesil-tabak.html

Aslısın dedi ki...

adaş, ben senden köşe bucak kaçardım yeminlen, Allah beni korumuş:))

Onur, çok sevindim beni kırmadığın için.

aslı hayvanı dedi ki...

şimdi seversin ama şerbet gibi insanım. çok eğleniriz :)