16 Şub 2010

Kafası Çok Karışık

 

Son günlerde ne çok konuşuluyordu, anı yaşamak. Geleceği beklemek yerine, bugünü yaşamanın önemi.

Hayatını böyle yaşayan şanslı ya da "akıllı" bir azınlık var mıydı? Yoksa herkes sadece hayal edip, olması gerekeni mi yazıyordu?

Özden, bunları düşünerek bu konuda bir şeyler yazmış olan arkadaşından gelen elektronik postaya, kızcağızın da düzeltmeye çalıştığı moralini bozmamak için sadece "haklısın" diye cevap verdi. Varsın, o bugünlük öyle yaşasındı.

İç sesi ise "bunları yazıyoruz, hadi iki saat motive olup öyle yaşıyormuş gibi yapıyoruz ama ilk kavşakta karşımıza çıkan ve ani fren yapmamıza sebep olan arabaya sayıp, dökerken herşeyi unutuveriyoruz.
Arkasından gelen tersliklere yine alıştığımız tepkilerle karşılık verip, o anı zehir edip, herkesin dikkatli araba kullandığını hayal ettiğimiz geleceği düşünmeye başlıyoruz" dedi.

Dün bir arkadaşının verdiği, kısa ama cümleleri onu derinlere götüren bir kitapta, yazarın söylediği gibi " neyi, nasıl düşüneceğimiz, yaşadığımız hayatı algılayışımızda en önemli etken oluyor". 

Bu kitabın ardından iki saat önce şikayet ettiği bir durumu farklı bir şekilde nasıl düşünebilirim, demiş ve düşünmüştü de.

Her gün işe gidip geldiği serviste, yüksek sesle telefonda konuşan ve kitap okumasını engelleyen kıza saygısızlığı, fütursuzluğu için sinirlenmektense; midesi bulandığı için yolda kitap okuyamıyor ve o da benim gibi sadece vakit geçirmek için kitap yerine telefonu kullanıyor.
Ya da kulağı iyi işitmediği için bağırdığının farkına varmıyor, diye düşünse; vereceği tepki de kızdan duyduğu rahatsızlık da farklı bir boyuta geçecek.

Düşünceleri yine başa dönüyor ve sonunda aklına takılan şey şu oluyor: Bunları kendimizi kandırmak için mi yoksa gerçekten yaşadığımız anı gerçekten tadını çıkararak yaşamayı seçmek için mi söylüyoruz, kendimize?

Şu bulutların arkasında iyiyim, diyen güneş, yüzünü göstermeksizin, tuhaf bir ışık saçıyordu. Gözleri rahatsız eden bir ışık ama güneşsiz bir gün. Bu çelişki de Özden'in içine düştüğü çelişkiyi güçlendirecek bir atmosfer sağlıyordu. Ani bir kararla paldır küldür attı kendini sokağa.

Sıkıntılı bir şekilde yürümeye başladı sahilde. Martılar, sabah kahvaltısı için denizin üzerinde dolanıyor, kendilerine simit atan adamları şükranla selamlar gibi bir alçalıp, bir yükseliyorlardı.

Sahilde, en son Tolga ile yürüdükleri günü düşündü. El ele, güle oynaya, yerde güneşlenen adamların arasından, balık tutanların oltalarının ucundaki iğnelerden sakınarak yürümüşlerdi, Rumeli Hisarı'na kadar.

Deniz kenarındaki büfede yedikleri salçalı, çift kaşarlı tostu hatırladı. Kahvaltı etmemişti, yine istedi canı, aldı tostunu martılara bakmaya devam ederek, bu sefer büfenin yanındaki banka oturdu ve yedi.

Bu tostun tadı, Tolga ile birlikte yediklerinden daha mı kötüydü yoksa o anda her şey daha mı güzel geliyordu ona? Bu da bir kandırmaca mıydı yoksa adam tostun kaşarını az mı koymuştu bugün?

İnsan bu kadar çok soru sorup, neden durmadan beynini meşgul ederdi? Herkes mi böyleydi yoksa sadece Özden mi bu eziyeti yapıyordu kendisine?

Düşünmeden, dertlenmeden yaşamak diye bir yaşama hali varsa eğer, neden ona öğretmemişti annesi bunu da?
Nerede, nasıl davranması gerektiğini, büyüklerin yanında nelerin söylenemeyeceğini öğretmek yerine, şöyle hayatı daha kolay yaşamasını sağlayacak bir takım bilgiler verseydi ya zamanında.

Annesi ona soru sormayı öğretmişti. Sorularına bir cevap bulmadan, yenilerini sormaya başla, kafanı karıştır dememişti ki.

Birilerini suçlayarak, bu işten yakayı sıyıramazdı. Vazgeçti annesiyle uğraşmaktan.

Yürümeye devam etti. Yanından geçen insanların yüzlerine, ifadelerine bakıp, kafasını boşaltmaya çalıştı...


Foto: surrenderdorothy.typepad.com

12 yorum:

Adsız dedi ki...

Aslım döktürmüşsün yine ellerine sağlık

İstanbul

En Sevdiğim Şey dedi ki...

aslııı, bir cinayetin psikanalizi diye bir roman vardı... çok beğenmiştim ben.. bir freud romanıdır... o kitapta başlarda bir yerde an ve anlam arasındaki farkı anlatıyordu... çok etkilenmiştim... öneririm...

Aslısın dedi ki...

aa ben o kitabı okudum 4 sene önce sanırım. Yeniden bakayım, o kısmı hatırlamadım.

Öküzün Önde Gideni dedi ki...

Harika yazmışsın yazmasına da; alta köşeye bir yere öküzler için açıklayıcı kılavuz ekleseydin keşke...

what the fu.kin goin on man? gibi bir bişi oluşturdu bende...

özden kim? tolga kim? yazıyı yazan kim?(özden'in aklından geçeni sen nereden biliyorsun) nedir bu mod zıplamasınının sebebi? roman denemesi gibi bişii mi bu? noloor?

Aslısın dedi ki...

Öküzüm pardon ya :)
kafa karışık dedim ya, benimle başladı ama sonra başkaları girdi devreye, öykü gibi bir şey olsun bari dedim. O kişiler biraz Aslı, biraz Özge, Biraz öbür Özge diyeceğim. Senin de kafan karışacak :)
Öykü ama benimle ilgili azıcık, desem olur mu?

Öküzün Önde Gideni dedi ki...

;) oluuuur..

imza: meraklı öküz

Aslısın dedi ki...

İstanbul: Teşekkür ederim, sen de döktürsen arada, diyorum :)

Aslısın dedi ki...

:)) Tamam meraklı öküz, bundan sonra kendi kafam karışsa da seninkine dokunmayacağım, söz :)

Sokak Kedisi dedi ki...

Tam benden de buna benzer anlar ve takılıp kalmalar ile ilgili birşeyler dökülecekti ki senin yazını gördüm :))

Rumeli Hisarındaki o büfenin çoook kaşarlı tostu bana da tanıdık geldi sanki ama Tolga'yı çıkaramadım bir türlü :))

Evet, durum biraz karışık sanki... Bence şimdi herşeyi boşver ve sadece kendin için nefes al, derinn derin :)

Aslısın dedi ki...

Evet Sokak Kedisi, bugün kafamı dinlendiriyorum.
Şu yazdıklarımdan aklımda tek kalan çift kaşarlı, salçalı tost, ohhh :)))

bad-ı saba dedi ki...

aslıcım hakikaten de bayağı bir karışıkmış kafan yazdıklarına da yansımış:))

Unknown dedi ki...

Ahh Ah!
Döktürmüşsün hemi de nasıl!!!