İnsan, büyümek, değişmek ve gelişmek için hayata geliyor. Ama bir yandan da mevcut halini korumak için elinden geleni yapmasına neden olan bir içgüdü ile yaşıyor. Hayat, bu iki ters köşe arasında mücadele etmekle geçiyor.
Esneyebilen uzar, katı kalmakta direten kırılır, kopar. Nihai hedef büyümekse; mevcut hal değişmeye mahkumdur.
Değişim küçük bile olsa; içten gelen ilk tepki red etmek oluyor. Hele bir de büyük bir değişime dair tehlike çanları çalmaya başladı mı insanın önce zihni, onun etkisiyle tüm vücudu değişimi engellemek için elinden geleni yapıyor.
Büyümek, gelişmek, yeni bir şeyler ortaya koymak için insanı sarıp sarmalayan rutin ve alışkanlıkların verdiği sıcaklıktan feragat etmek gerekir.
Bir adım atmak bazen ne büyük korkuların damarına basar da; insan kalıverir olduğu yerde.
Ya bir başkası onu arkasından iter ya da durduğu yerde; o adımı atmayı red etmeden önceki huzuru asla bulamaz.
Adımı attığında ise sorumluluğu almış olur ki; en büyük korku sebebi de bu sorumluluk duygusudur.
Her sabah gittiğim yerde, aynı yüzlerle konuşup, aynı bardaktan çay içerken bazen bir mutluluk yayılıyor içime. İyi ki buradayım, bu insanları biliyorum diye.
İşte bu anlarda, alışkanlığın verdiği huzuru bütün ruhumla sevip, şükran duyuyorum.
Gel gör ki; o huzur bazen iç sıkıntısına dönüyor ve hayattan soğutuyor da.
Ama bu alıştığım düzenin değişeceğinin sinyalini veren küçücük bir hareketlenme kalbimin hızla çarpmasına, bünyemin red mesajları göndermesine neden oluyor.
İşte orada değişime karşı gelişmiş direnç mekanizmalarım, hır hır hır sesler çıkararak eski bir makine gibi homurdanmaya başlıyor.
Bu mekanizma, benim "benliğimi" korumaya çalışan egom. Konfor alanını, düzenini, kendince norm kabul ettiği düzeni savunuyor.
Bana kalsa, öylece duracağım ve adım atmamak için gerekirse çekiçle dizimi kıracağım.
Değişimin ayak seslerini duyuyorum ve korkuyorum.
Görsel: Irısz Agocs - Emergency Pig
11 yorum:
keşke insan güven çemberinden çıkmadan ,yeni mutluklar tadabilse;tabi sadece mutlu da olunmuyor ama değişmeyen tek şey değişim :(
İş değiştirme vaktim geldi de geçti.
Ama o güzel güzel anlattığın alışkanlığın verdiği huzurdan mıdır, yoksa değişime hareketlenmenin ağır ve riskli sorumluluğundan mıdır bilemedim, çakılıp kaldım yerime.
Her sabah aynı kaldırım taşlarının aynı köşelerine basarak geliyorum iş yerime, sürpriz yok. Ne kadar güvenli. Bak anahtar kelime, kendime mi güvenmiyorum yoksa yahu?!
At bakalım bi madde daha azze, bu akşamın şarabına bunu da ekle, te heeey...
50 yıl hapiste kalan biri iyi halden çıktığında suç işleyip hayatını geçirdiği hapse geri döner.çünkü değişimin kaçınılmaz olduğu dış dünyaya, değişime ayak uyduramaz.bizi bekleyen tehlike budur.
Ben büyümemek konusunda uzun bir zaman önce karar almışım, almışım çünkü bunu alt benliğim ile yapmışım...
O yüzdenmiş çağu kaçamak kaçış.
Kaçışın kaçamağı nasıl olur?
Valla kral oluyor diyeyim ben sana Aslı.
Ne zaman acı veriyor peki büyümeme kararı? Kararın ile yüzleşince, büyüyünce...
Bence iyi bir şey değilvelhasılı...
Kara bulutlu Sazan...
bütün sınırlarıyla ortaya koyduğunuz bahis dolayısıyla bize geviş getirmekten başkası kalmıyor.sağlam bir metin olmuş.hazin bir insanlık durumu işte...
Hah, tam benlik yazmışsın şekerim...
"Hamdım, piştim, yandım" diyebilmek için hepimiz defalarda değişim geçiriyoruz hayatta. Aslında bunlara değişim yerine DÖNÜŞÜM demeli. Her bir değişim, bizi bir öncekine göre daha üst bir basamağa taşıyor. Evet, genelde o yüksekteki basamak korkutuyor bizi, aşağısı daha güvenliymiş gibi görünüyor. Oysa gerçekte, yaşam bizi varoluş amaçlarımız doğrultusunda hep daha iyiye taşımak hedefinde. Ona karşı koymak yerine işbirliği yapmak lazım. Yanabilmek yani kamil insan olabilmek için.
Bu arada dizin kilitleniyor mu hala? Acaba bilinçaltının sana bir oyunu olabilir mi bu? Geleceğe veya değişime atılacak adımdan korkmak dizini kilitler mi insanın? Olur mu olur!
Yaşamın sana hep güzellikler getireceğine olan güvenle korkmadan at her adımını, e mi?
lifegoeson: Tam dediğin işte, tek değişmeyen.
Azze: Seni yeni farkındalığınla başbaşa bırakıyorum. Bir kadeh de bana iç be :)
Syrakusa: :)) Bu benzetme çok güzel oldu, gerçekten böyle. Alışkanlıklarımız bir süre sonra hapishanemiz oluyor.
Sazan: Kara bulutlar dağılacak elbet. Kaçışın kaçamağı, kralsa da ben anlayana kadar fransızım :)
nesimi: Hazin ama gerçek. Yaşamak zorundayız işte.
Sibelim: Artık kitlenmiyor ama çok ağrıyor, hareket kabiliyetimi kısıtlayacak kadar. Ne hoş, ben de geçenlerde bunu düşündüm ve bu yüzden dize çekiç yazdım. Beni anlıyorsun. Olacak bir şeyler, hayırlısı.
Peki ben bu başlığı nerden hatırlıyorum? Çizgi filmden?
Tanıdık ama flu.
B'ciğim, evet "değiş tonton değiş" deyip, şekilden şekile giren tipleri hatırladın :)
"Korkaklar ölmeden önce pek çok defa ölürler. Cesurlar ise sadece bir defa..." - Julius Caesar
alıştığım düzenin değişeceğinin sinyalini veren küçücük bir hareketlenme kalbimin hızla çarpmasına, bünyemin red mesajları göndermesine neden oluyor.
çok doğru....
Yorum Gönder