Nigah, sabaha karşı ter içinde uyandı. Yine aynı kabusu görmüştü. Her gece bilincinin derinliklerinden gelip, onu bu hale sokan kabus, genç kadını mahfediyordu.
Annesi yanında yatıyordu. O da uyandı. Alışmış hareketlerle, kızına komodinin üzerinde duran bir bardak suyu uzattı. Terden sırılsıklam olmuş saçlarını, başını okşayarak, arkaya doğru itti. İçi parçalanıyordu kızının bu haline. Ama elden ne gelirdi?
Ona karşı daha hoşgörülü olmaya, kendisine yapılanları yapmamaya, onu engellememeye ikna olduğu o günden sonra öyle çok şey olmuştu ki.
Hani bazı insanların bahtı karaysa; öyle doğar ve ölürler ya, işte kabul etmenin vakti gelmişti: Onların bahtı karaydı.
Nigah’ı diğerlerinden ayrı bir yere koyarak büyütmüş, üzerine titremişti. Hatta azıcık da şımartmıştı. Kendisinden esirgenen hoşgörüyü, sevgiyi, emeği kızına vermek için elinden geleni yapmıştı.
Bir yaz tatilinde, ailecek köye giderlerken, onları götüren komşunun kamyoneti, yolda devrilmiş ve sadece Halime ile Nigah hayatta kalmıştı.
İkisi bir başlarına, aç kalmadan ayakta durmak için mücadele ederken, yaşamayı unutmuşlardı. Halime, “keşke ikimiz de ölseydik de kurtulsaydık” diye düşünür, sonra günaha girmekten korkup, her isyandan sonra “tövbe, Allahım sen affet” diye geri adım atıverirdi.
Evlere gündeliğe giderek, kızını okutmuştu. Nigah öğretmen çıkmıştı. Bir kaç yıl mecburi hizmet için başka şehirlerde yaşamak zorunda kalmıştı, annesinden uzakta.
Zaten tam hayat yoluna girdi derken her şeyin alt üst olması da bu zaman denk gelmişti.
Nigah, artık çalışan, kendi ayakları üzerinde duran genç bir kadıncık olmuştu. Siirt’in Eruh ilçesinde sınıf öğretmenliği yaparken, aynı okulda matematik öğretmeni olan Murat ile tanışmış ve kısa sürede evlenmeye karar vermişlerdi. Evliliğin ilk günler, genelde olduğu gibi mutlu ve güzel geçerken, aniden Murat’ın başka bir kasabaya tayini çıkması nedeniyle düzenleri bozulmuştu.
Eş durumundan, Nigah da Murat’ın yanına gidecekti ama iki-üç ay beklemesi gerekiyordu. Kadın başına evde yalnız kalmasın diye Murat’ın ailesinin yanına taşınmasına karar verildi. İlk günlerde, bu hayata alışması biraz zaman aldı ama kayınvalidesi onu kızı gibi benimsediğinden ve bunu da ona hissettirdiğinden kısa sürede yeni evine uyum sağladı.
- Ben ayrılmak istiyorum. Biz birbirimizi yeterince tanımadan evlilik kararı almışız, ayrı kaldığımız şu zaman zarfında, seni gerçekten sevmediğimi anladım. Başka birisini seviyorum. Aileme söylemedim, önce sana söylemek istedim. Onlara sen söyle, istersen. Hoşçakal...
Nigah, öylece kalakalmıştı. Tek bir söz edememişti. Odasına gidip, bavulunu hazırlamış, kayınvalidesine ve işsiz olduğu için evden pek çıkmayan kayınbiraderi Ömer’e kısaca durumu anlatıp, otogara gitmek üzere bavulunu eline almıştı ki Ömer elinden bavulunu almış, kadın başına böylece gidemeyeceğini söylemişti.
- Sabahı bekle, muhtarın arabasını alıp, seni bırakırım. Bu saatte otobüs falan bulamazsın. Yarın biletini de alırız hem muavine teslim ederim seni.
Nigah’ın adım atacak hali yoktu zaten. Odasına döndü, yorganın altına girip, yatağın içinde büzüldü. Ses çıkarmamaya çalışarak, ağlamaya başladı.
4 yorum:
Yaşasınnn :)))
Bir solukta keyifle okudum, bakalım gelecek neler getirecek ...
Kalemine sağlık Aslıcım
:)) Teşekkür ederim Sokak kedisi. Beğenmene çook sevindim.
Birinci apayrı çarpıcıydı, bu apayrı...kalemine sağlık kuzum...
Canım Eliza'm sağol.
Yorum Gönder