25 Eyl 2010

Masal kahramanı


Yaşarken her yaptığının bir anlamı olması gerekmiyor. Her olayda bir anlam aramaya kalktıkça; dibe batıyor insan. Bazen sadece yapmak zorunda olduğun için yapıyorsun, bazı işleri. Bu işleri yaparken, kendini sorgulamamak, geldiği gibi yaşamak gerekiyor. Ya da daha büyük resme bakıp, en derindeki anlamı bulmak.

Mesela, bir toplantıda, varlığını, yanındakileri, konuşmaların içeriğini düşünmeye başlıyorsun ve "yeter lan, ben gidiyorum" demek istiyorsun. Sonra oradan gidememenin bedeli olarak, kendini hırpalıyorsun, özgürlüğünün kısıtlandığını hissediyorsun, ağlamak ve hatta isyan etmek istiyorsun. O akşam, sevdiğinle beraberken bile bunu gündeme getirip, akşamının içine ediyorsun. Sabah da bok gibi uyanıyorsun ve derken aklına geliyor: Hayatı bu kadar çok soru sorarak, her yaptığının bir anlamı olmalıymış gibi yaşamaya çalışırsan; daha çok ağlarsın, sabah da gözlerin şiş kalkarsın.

Yapmak zorunda olduklarım var. Bunların arkasında benim için anlamlı bir şeyler mutlaka oluyor ancak ben, kısa vadeli getiri-götürü hesabı yapıp, hesap kapatma derdine düşüyorum. Çalışıyorsun, mutlu değilsin, her sabah işe gitmek zorunda olmaktan nefret ediyorsun, yaptığın işin neye yaradığını soruyorsun, cevabı beğenmiyorsun. Kısa yoldan sonuca gidersen; çalışmak zorunda olmak, her gün özgürlüğünün kısıtlandığını düşündürüyor sana. Olayı paraya bağladığım anda; işten çıkınca istediğim yere gidebilme özgürlüğünü, tatilde dilediğince gezebilme özgürlüğünü istemiyorum. Çünkü bunlar uğruna, koca bir gün hapsedildiğimi düşünüyorum.

Bu durumda olayı paraya bağlamaktan vazgeçmem gerekiyor. İşte ona bağlamadığım anda da ne demeye bu eziyeti çektiğimi bulamıyorum. Valla bulamıyorum, düşünüyorum, yok işte yok!
Direnç mi bu?
Olabilir. Zorunlu olmayı ve buna rağmen bunu içime kabul ettirmeyi öğrenmem gerekiyor, belki de. Bu kadar senede benimsemeksizin yaptıklarımı; isyan etmeden; anlamsız konuşmaları yapıyor olmaktan bu kadar gocunmadan sadece "yapmam" gerekiyor. İstemediklerimle beraber olmanın bana zarar vermediğine inanmam ve benden bir şey götürmediğine kendimi ikna etmemden geçiyor, bu.

Belki de gözünü o kadar nefret ettiğin "para" bürümüş ki; başka şeyler orada ışıldıyor ama göremiyorum. Önümü göremez halde, aslında görmek istemediğimi, gözüme soka soka, el yordamıyla yürüyorum.

Hem para ve hayat ile kavga eden kim kazanmış, allasen?
Bir Don Quijote, bir de ben!

Görsel: Ahmet Coka - Man who dreams at Haliç

11 yorum:

Dallama Blogger dedi ki...

Uzun bir yorum yazmak istiyorum ama vaktim yok.

Öncelikle fazla düşünmekten uzaklaşmaya ihtiyacı var. Bunun içinde sana ilginç ve herkesin yapmadığı bir hobi/uğraş(el ya da beden) gerekli.

II.paragraf bu akşamki randevumda benim acayip işime yarayacak :d Kaç zamandır söylemek istediğim şeyleri hatırlattın, harikasın

Sibel dedi ki...

Tatmin olacağın bir işi yapmak istiyorsan 3 şeyin kesiştiği bir nokta bulman gerekiyormuş.
1) Yeterliliğin olduğu alan
2) Başarılı olduğun alan ve...
3) Yapmaktan mutluluk duyduğun şey!
Bu üçünün kesiştiği bir işi yaparsan eğer mutlu olurmuşsun ancak bunun için bir şeye daha ihtiyaç var bence: Cesaret!
Ben bulamadım henüz bu cesareti ama bu üçünün bende kesiştiği noktayı çok iyi biliyorum. Sende önce bu noktayı bul. sonrası...bir gün olacak, mutlaka!

Aslısın dedi ki...

Telekinesis: Fazla düşünmekten uzaklaşmak, bence de. O dediğini bulmaya çalışacağım.
Akşama bir katkım olduysa ne mutlu bana :))

Sibel'im: Cesaret bende olmayan işte. Onu nerede buluyoruz, bir söyleyiver hadi :)

egemenaydin dedi ki...

Bana göre yaşam üretim ile anlamlanıyor. Ekolojik açıdan bakınca da bütün döngüler, doğal seçim ve ekosistem dengesi üretime bağlı. İnsan da ekosistemin bir parçası olduğu için üretim olmadan var olması dağya ihanet ve zaten sonunda da üretimsiz yok olmaya mahkum olacaktır. Dolayısıyla çalışma para için değil de üretmek için olmalı. Tabii bunu söylemesi çok kolay. Bir sürü insan brsürü engel ve zorlama çıkaracaktır sizin üretmek için çabalamarınıza karşılık. Bu zarlama ve engellemeleri yenerek bir ürün ortaya çıkaramak çok daha eğlenceli ve tatmin edici oluyor ama.

dunyada bir balık dedi ki...

"Çalışıyorsun, mutlu değilsin, her sabah işe gitmek zorunda olmaktan nefret ediyorsun, yaptığın işin neye yaradığını soruyorsun, cevabı beğenmiyorsun"

Bu olay var ya insanı kangren eder kangren.Pek çokları istediği,mutlu olarak çalışacağı bir iş istiyor buna ben de dahilim ama çoğu şey de maddi olanaklara bakıyor.Yani kısacası paran varsa hayallerin gerçek olma ihtimali %90 malesef.

Aslısın dedi ki...

gmnydn: ürettiğini anlamlandırdığın takdirde mutlusun. Aksi takdirde, boş durmaktan farklı gelmiyor bana, yarattığı suçluluk duygusu ya da memnuniyetsizlik açısından.

dünyada bir balık: sana katılıyorum ve katıldığım için de mutsuzum :(

ysnbzdmr dedi ki...

Özgürlük bencilliğimizle eşdeğer kriterlerle yontulmuş yaşama halleri oldu... Çok sığ kalıyor bir yaşam arasında özgürlüğe işte daralan insanın hapsolmuş hali... Sevmediğim bir işe eb fazla 2 ay dayanabildim, sonnra bir bir mayıs günü yok olmuyor dedim ve çıktım saat 10'da ofisten. Maaşımı alamama 2 gün avrdı cebimde akbilim, 15 TL yi geçmeyecek de para:) Çok vakitlerde öyle gezdim...(Bu bir tavsiye değildir) Nasıl mutlu olursunuz zerre kadar fikrim yok, tavsiye versem bir 'boka' yarayacağını da düşünmüyorum... Ama empati kurabilme yeteneğinizi harekete geçirmeniz şart!!! Sevgilerle...

Dallama Blogger dedi ki...

Dün yazamadım, şimdi bir alt yazı geçeyim. Aikido şiddetle tavsiye derim. Niye şiddet gösteriyorsam? Herkesin yapabileceği spor felsefe bilmem daha sayamayacağım bir çok sıfata sahip harika birşeydir.

Aslısın dedi ki...

ysnbzdmr: tam anlamadım empati ile ilgili, ne demek istediğinizi. tavsiyeden çok durmaya ihtiyacım var. bunu yaptığımda zaten sorun çözülecek. belki de o bahsettiğiniz ve tavsiye etmediğiniz şeyi yaşamam gerekiyor.

telekinesis: hareket etmeye karar verirsem söz aikido :)

ysnbzdmr dedi ki...

bir kitap: sana uçabilirsin demiyorum özgürsün diyorum (martı richard bach)

empati; zira gitme fırsatı olsaydı önce ağaçlar denizler balıklar terk ederdi yaşadıkları yerleri bizim bu denli 'özgürlükçü' yaşamlarımız yüzünden... siz de gidebilirsiniz onlardan daha çok fırsatınız ve imkanınız var... tavsiyem sizi tanımayan bir insan olarak sıfır etkiye sahip olur, bence... siz iyisimi özgürlükle ne kastteetiğinizi bir çerçevesini çizin 'dışarı taşırmadan'..sonra elbetyapacak bir şey bulunur ya bulabiliriz...

Aslısın dedi ki...

teşekkürler, anladım şimdi.
özgürlükle kast ettiğim aslında hayatımın bir alanıyla ilgili. yapmak istemediğim bir şeyi yapmak zorunda kaldığım için özgür hissetmiyorum kendimi.
Yani o ağaçlar gibi olduğum yere mıhlanmışım. Köklerimi kesmek mi yoksa gitmek mi sorusunu sorduğum anda duruyorum ve kalıyorum.