8 Ara 2010

Bu sefer...

Yıllar nasıl da geçti. Bahçe katındaki bu pencereden, sabahın erken saatinde hayatı koşturmacayla geçen eski "ben"leri görüyorum. Üzüntüyle bakıyorum onlara, geride bırakılmış hissediyorum kendimi; bitmiş bir yarışın, seyirciler dağıldıktan sonra bitiş çizgisine ulaşan yarışçısı gibiyim.

Evet, ben de onlar gibi yarı uykulu yürüdüm bu sokaklarda her sabah; işe gitmekten ötürü mutsuz, yapabileceğim başka şeyleri düşünmekten helak olmuş ama bu konuda bir şey yapmamaktan pişman bir ruh haliyle.

Şu genç kadın, müzik dinleyerek geçiyor önümden. Adımları sık, boynundaki atkısı en sevdiğim renk; mor.
Bir an göz göze geliyoruz. Mutsuz ve dışlanmış bakışımı yakalıyor ve gözlerinden bir hüzün bulutu geçiyor. Üzülüyor benim için. Oysa ben onun yaşındayken, camdan dışarıyı izleyen yaşlı insanlara özenirdim, sırf çalışmak zorunda olmadıkları için. Bilmezdim ki; yaşla beraber gelen ağrılar, sızılar insanı evde oturabildiği için mutlu olmaktan uzaklaştırıyor. Her yıl arkadaşlarının bazıları ölüyor, acaba sıra bana mı geldi diye hem bir sevinç hem de korku duyuyor içten içe.

En çok koyan da içimden atamadığım pişmanlıklarım. Düşünüyorum da keşkeler ne çok, hayatımda. Geriye her bakışımda, pişmanlıklar bulutu sarmalıyor beni, nefes alamıyorum. Kendimi azımsamam, küçümsemem, arkadaşlarıma ayırdığım vakti kendime ayırmamam, beğendiğim adamlarla yaşayacaklarımdan kendimi alıkoymam, ailemin hikayesini hiç merak etmemiş olmam, okuyacağım diye not aldığım kitapları hala okumamış olmam, alıştığım yerler yerine her tatilde değişik bir yeri görmeye gitmemem, sokakta gördüğüm ve gülüşüne aşık olduğum o adama merhaba dememem, sadece para kazanmak için yaptığım işlere büyük anlamlar yüklemem, kullanmaya kıyamadığım eşyalar, kırdığım kalpler...

Saymakla bitmiyor, nerelere gittim, şu hale bak. En çok da şu gülüşüne aşık olduğum adamda kaldı aklım. Oysa ne güzel gülümsemişti bana o akşam; davetkar, iç gıdıklayıcı, sıcacık, parıltıyla... Ben ne yaptım? Gözlerine ve dudaklarına takılıp kaldığım iki saniye içinde, gözlerimi yere dikip, hızlı adımlarla uzaklaşmaya karar verdim yanından. Bravo! En utangaç ve namuslu kadın ödülüne aday oldum, hayatım boyunca. Ödülümü vermeyi hep atladılar ve sonunda anladım ki; ödül aslında o ödüle aday olmadığımda yaşayacaklarımdı.


Az önce göz göze geldiğim genç kadının arkasından koşmak istiyorum şimdi. Bacaklarım son bir güzellik yapar belki bana ve yakalarım onu ilerideki ışıklarda. Gel bir kahve içelim, izin ver de deneyim konuşsun seninle biraz, diyeceğim ona. İşe geç kalırsan bir şey olmaz, merak etme diye ekleyeceğim.

Pişmanlıklar listem kabarık ama bu sefer"keşkeler"e değil "iyi ki"lere bir çentik atacağım.
Evet, o genç kadını yakalayacağım...

19 yorum:

Betül dedi ki...

Mutlu ol,üzül,sev ve sevil, koş -oyna, düş-ağla...Ama neden bu keşkeler

Aslısın dedi ki...

Betül, ben bilmem, o teyze bilir.

hemera-nyks dedi ki...

yalnız değilsin bu konuda.. benimde çok keşkelerim var.. ödül almam gereken senaryolarım var ama :)

Nyks

Aslısın dedi ki...

hemera-nyks,hala gençsin, senaryolara bir film çekelim derim:)

CEPAYNASI dedi ki...

ne çok aldım-verdim kendimle böyle...
şimdilerde kalmadı,nasıl oldu bilmiyorum ama...
artık bıraktım akışa kendimi:)

Aslısın dedi ki...

cep aynası, akış candır. o kadar.

ayşegül dedi ki...

keşke dememek dileğimiz aslında ama, farkındalık da büyük nimet..sen farketmişsin kendini,görmezden geldiğin içindeki delişmen kızı. sonrası kolay.artık peşinden gitmeli :)

Aslısın dedi ki...

Ayşegül, bu tamamen ben değilim ama ben olan yerleri için fark etmekten bir adım öteye gittiğim gün ödüller bana gelsin:)

HerbiRenk dedi ki...

keşkeler yerine iyikiler, en azından dengelenir hayat...belli mi olur belki gün gelir iyikiler kazanır:))

Kaan dedi ki...

Bir bilim adamına icatlarını nasıl vücuda getirdiğini sorduklarında verdiği cevap şu olmuş: "Hayatta önüme hep iki yol çıktı, biri kolay diğeri zordu, ve ben hep zor olanı seçtim"
Bunu ilk öğrendiğimde "vay be demiştim, işte bu hayatımdaki keşkeleri silmenin yolu"
Ama sonra sonra anladım ki ben benim, bilim adamı değilim ki! Keşkelerim olmasa yaşayamazdım. Herşeyi layıkıyla yapsaydım mekanik bir yüreğe sahip olurdum, geçmişi anıp hüzünlenecek şey bulamaz, efkarlı müzik dinleyemezdim. Keşkelerim olmasaydı şu an bunları yüreğimle yazamaz 2+2=4 mantığıyla teorik birkaç nutuk atar, kendimce olayı çözümlemiş olurdum. İyi ki keşkelerim var. İyi ki keşkelerin var Aslı ve bak "iyi ki" ile "keşke" bir cümlede birleşebiliyorsa, hayatımızda da birleşebilirler :)

Aslısın dedi ki...

Herbirenk, evet iyi kiler ve iyiler kazansın hep:)

Kaan, bunları yüreğinle yazdığın öyle açık görülüyor ki; insanın yüreğine dokunuyor okudukları. İyi ki ve keşkeleri bir cümlede birleştirmek ise; şahane. Hayat da bunların bir bütünü ve sen de bir araya gelebileceklerini bir cümlede bile göstermiş oldun.

Evet yaşlandığımda, keşke ve iyi kiler olacak, eğer ben iyi ki; keşkelerim var, diyebiliyorsam, asla o kadın gibi üzüntüyle bakmayacağım pencereden.

Muzeyyen dedi ki...

"Ödülümü vermeyi hep atladılar ve sonunda anladım ki; ödül aslında o ödüle aday olmadığımda yaşayacaklarımdı" Beni vuran cümlen.. Ne kadar doğru benim için..

Adsız dedi ki...

bayıldımmmm

İstanbul

Aslısın dedi ki...

Müzeyyen, hala zaman varken, yol yakınken cümleden uzaklaşma şansın var, değil mi?

İstanbul, ben de sana!

Judy Abbott dedi ki...

yıllar sonra bu teyze olmak istemiyorum.

bad-ı saba dedi ki...

hesaplaşma, karamsarlık ama ondan fazla umut, ihtiras ne varsa bu blogta:))
ama sevindim iç bağdaştırmalarını ve barışını sağladığına

Aslısın dedi ki...

Judy, ben de öyle.

bad-ı saba, sen geç dalganı.
Flaş Flaş!
Aşk, ihtiras, entrika, hepsi burada diye banner yapacağım kendime:)

menekşe hüznü dedi ki...

eğer yeniden başlayacaksa bişeyler o genç kadın yakalanmalı ve 'o an' lar tekrar yaşanmalı...

bir keşke daha,iyi ki ye dönüşmeli...

selamlar...

Aslısın dedi ki...

menekşe hüznü, genç kadın da kabul ederse, evet.