23 Oca 2011

Sevgi, Hüzün, Özgürlük, Yalnızlık


Ne kadar sevimsiz ve iticiyim bugün. İnsanları acıtmak için kelimelerim, yüz ifadem, beden dilim hazır olda bekliyorlar. Hatta benim komutumu bile beklemeden saldırıyor, kırıp döküyorlar.
Böyle zamanlarda, içine kapan, kendinle kal, kendini dinle biraz. Ve en önemlisi de duyduklarına rağmen kendini sev!

İşte o kadın oldum birden. Yanında aynaya bakmış ve kendisini sevmiş, kendisine özenmiş kızıl saçlı kadına hınçla bakan, o aynalara düşman kadınım şu anda. Gittim aynaya baktım, iki gün öncesinden öyle farklı ki; gerçekten insanın içindekiler yansıyor yüzüne. Işığım yok bugün, gözlerimin içinde karanlık var, dudaklarım çirkin, tenimin rengi soluk. Ellerim bile çirkin işte. Ağlamak istiyorum hıncımdan, kendime eziyet etmek istiyorum, başkaları değil kendimle kavgam, esasında. Ağlamak dediğim anda gözlerim doluyor, ne kadar hazırmış gözyaşlarım yazdıklarıma eşlik etmeye. Yanımda annem var, ağlamamaya çalışıyorum, neden diye sormasın, anlatacak bir şey yok ki; size söylüyorum tamam da anneme "kızın kendisini sevmiyor bugün pek, hatta nefret ediyor, boşver anne" demek sinirime dokunur, söylemem, söyleyemem.

Burada oturmak da istemiyorum, bir kitap okuyordum, şimdi bitti. Yeni bir tanesini elime alıp sakin sakin okumak istiyorum, kanepeye uzanıp. Ama bir şey beni burada tuttu sanki, bu rahatsız sandalyeden kalkamadım. Yazıyorum çünkü bugüne kadar, yazdıkça içimdeki gölgelerin karanlığı hep grilere döndü. Yine o yüzden yazıyorum işte. Başkalarıyla yazarak veya konuşarak iletişime geçtiğimde can acıtıcı oluyorum; ihtiyacım olan şey, şu anda karanlıklarımla sevmek kendimi. Bunun içinde kendimle konuşmam yani yazışmam gerekiyor. 

Bıraktım yazmayı, bloglara gidiverdim birden, takip ettiklerime. Çok etkileyici bir yazı okudum ve aynen böyle yazdım, yorum olarak "çok etkileyici hem de..." Bir an okuduğum kişinin duygularını, kendiminkine benzettim; beni gördüm onda ya da onu gördüm bende, ne fark eder ki? Ortak bir his var gibi geldi ya da bir açlık, aslında içimizde olan ama dışarıdan doyurmaya çalıştığımız için durmadan duvara tosladığımız bir açlık.
Sevgi olabilir mi? Neden olmasın, ben öyle olduğunu iki gün önce söyledim birisine. Belki o da aynı dertten muzdarip, kimbilir.

Hava ılık, balkona çıkıp, yüzüme essin diye rüzgara doğru uzandım. Kuşlar inanılmaz hareketler yapıyorlar topluca. Anneleri onlara pike yapmayı, aniden konup sonra hızlıca uçuvermeyi öğretiyor sanırım. Bir sınıf dolusu öğrenci ders alıyorlar. Bizden farkları açık havada, uçarak ve özgürce ders dinliyorlar hem de uygulayarak. Biz ise dersler için üniformalarla, sınıflar, sıralar, teorilerle sınırlandırıldık. Özgürce sokakta oynarken birden sınıfları doldurduk ve kapalı mekanlarda hapis olduk.

Yine duramadım, okumaya gittim blogları derken; şu beni etkileyen yazıyıyı yazan kişinin bir blogu daha varmış, onu gördüm. Açtığımda karşıma çıkan ilk cümle şuydu: ''Tamamlanmak ancak kabullenmekle olur. Kabullenilmeyen her duygu, bizi bizden daha da uzağa sürükler.'' Bunun üzerine söyleyecek söz var mıdır? Ben, onun diğer yazısından sonra açlıktan, eksiklikten bahsetmişim; o da zaten 1,5 ay önce bu cümleyi yazmış.

Dalda dala atlayarak, kuşlara özendim ben de sanırım. Ne yazık ki ben bu rahatsız sandalyedeyim ama aklım özgürce uçuyor, bana uymuyor. Yazdığım yazıya bağlı kalmadan başka bloglara gidiyor, okuyor, yorumluyor sonra gelip buraya kalbimi de yanına alıp, kendisine dönüyor. 

Şanslıyım aslında, öyle değil mi?



Görsel: Ahmet Coka

18 yorum:

Bilge dedi ki...

Dolunay mı var?

Yasin dedi ki...

yazılarınız gayet güzel...tebrikler..

Aslısın dedi ki...

Bilge, hayır geçti. 19 Ocak'taydı dolunay.
Plasebo, teşekkür ederim.

Yasin dedi ki...

rica ederim

Cevdet Aykan Demir dedi ki...

yaşasın blog kardeslıgı.:) guzel yazı tebrıkler aslı

aslı hayvanı dedi ki...

ben de iğrencim bugün. devamlı yatasım, uyuyasım, yorgan altına gömülesim var. kimse elleşmesin ve hatta konuşmnasın benle.

iyi gelir insanın suçu havaya, ayın şekline, güneşin hangi burca girdiğine filan atmak. bu baabta ben de lodos yüzündendir deyip geçeyim bari.

Aslısın dedi ki...

Cevdet, sağol:)

adaş, kimseye suç atacak yerim yok valla, ne oluyorsa benden işte.

Betül dedi ki...

Bir bütünüz ama bunu her zaman böyle algılamak veya hissetmek zor oluyor ,aynen kabullunmek gibi...Bir süreç bu ;unutursakta önemli olan bunu hatırlatacak -bir kişi bile olsa-sediğimiz birilerinin etrafımızda olması. Ve ve ve en önemlisi bunu bizim hatırlayabilmemiz.O arkadaş tamamlanmayı ne güzel anlatmış.

Serdar dedi ki...

Bilgiçlik taslayayım biraz;

Acı iyidir. Özgürleştirir. Ama ısklamadan tam ortasından geçersen.

Aslısın dedi ki...

Betül, bütünüz evet, bunu unutmadan, yavaş yavaş yürümek lazım:)

Tulip, ortasına girdim, bir de geçersem olacak bu iş.

CEPAYNASI dedi ki...

kabullenmek...
o kadar da kolay değil,farkında olmadığımız ne savunma mekanizmalarımız,ne bahanelerimiz var...
şu link verdiğin bloğa gidiyorum şimdi:)

Aslısın dedi ki...

Cep aynası, bu arada ben vazgeçtim kabullenmek değil, zaten bütünsün, kabullenince bütün olmuyorsun.
Savunma mekanizmalarının canı cehenneme, diye Amerikan film repliği sana da:)

Adsız dedi ki...

Hadi!Gidip şu lanet pazarın ...ını tekmeleyelim..

A-H dedi ki...

oluyor arada boyle gel gitler, hoc ben yorum yazana dek gecmistir umarim bu haller ;)
boyle zamanlarda en iyisi kimseyle iletisime gecmeden kendinle bas basa kalip kendini dinlemek, obur turlu kirip doktuklerini toparlamak cok fazla zaman aliyor, kendimden biliyorum ;)

Adsız dedi ki...

Müfide İnselel dinle.
rahatlatıyo. :)

Aslısın dedi ki...

Syrakusa, evet aynen:)
A-H, tam değil valla hala biraz var.
x-coach, Bunaldım'ı dinledim, iyi gitti:)

Eylül Köksümer dedi ki...

o kadar sevdim ki bu yazıyı, ruh halim üzerine yazmaya çalışırken okudum. dedim tamam, birileri yaşamış ve anlatmış. nedense bu durum bir nebze de olsa iyi hissettiriyor, bir de ruh hallerinin geçici olduğunu bilmek.

Aslısın dedi ki...

Eylül, evet hem paylaşmak hem de geçici olduğunu bilmek kesinlikle rahatlatıyor insanı. Çabu geçsin umalım da...