22 May 2012

Kim karar veriyor?

Plazalara trafiksiz ulaşmak için kocaman ve pahalı arabalar, sokaklarından geçiyor. Onların, bırakın parkı, bahçeyi; top oynayabilecekleri düz zemin bir yolları bile yok. Yokuş ve iniş çıkışlara açılıyor, izinsiz yapılmış evlerinin kapıları. 

Yine de çocuk onlar, oynuyorlar yüzlerinde kocaman gülümsemeyle. Bazen itişip kakışıyorlar, bazen evlerin duvarlarının üzerinde konuşan kadınların yanına yanaşıp, laf dinliyorlar. 

Yıldan yıla, evlerin bazıları değişiyor, azıcık para denkleştirenler evlerine balkon, dışına boya, badana yapıyor. Kimi evler ise; yıllardır aynı şekilde, inşaat ha bitti ha bitecek görüntüsüyle, biraz eskiyor ama aynı kalıyor. 

Topları, her an tehlikede. Çünkü burası onlardan çok, geçen arabaların yolu. Kimbilir kaç top harcanıyor bu sokaklarda, kaç patlak top, son nefesine kadar eğlendiriyor çocukları? 

Hayatın hiç adil olmayışıyla ilgili konuşmak, bence küstahlık. Ne biliyorsunuz, belki o çocuklar, sizin doymak bilmez, tüketim canavarı gibi yetiştirdiğiniz çocuklarınızdan daha mutlu, daha özgürler. 

Ana-babalarının projesi değil, yaşayan, nefes alan, gerçek çocuklar onlar. 

Görsel: Hülya Özdemir

11 yorum:

ramazan cekic dedi ki...

Güzel yazı eline sağlık duyarlılıkları paylaşalım.

Aslısın dedi ki...

Tesekkurler Ramazan

Sokak Kedisi dedi ki...

Hayatı erken öğrenen, tuttuğunu koparan, kimseye minnet etmeyen, dostluğu öğrenmiş, dayanışmayı bilen, kavanoz içi değil pencere dışı çocuklar...

Benimki onlardan değil malesef, zira annesi defolu :(

Aslısın dedi ki...

sokağımın kedisi, hepimiz defoluyuz maalesef. orada yaşamayan hiçbir anne farklı davranmıyor bence. hepimiz aynıyız.

ah bi deli olsam dedi ki...

bazen düşünüyorum da basit yaşamak daha bir çekici geliyor.hiç bi zaman karmaşıklaştırmaya çalışmadım zaten ama bir topum olsun yeter dedim:)bir topum olsun yalnız:)

vişnap dedi ki...

O pahalı arabaların sahiplerinin gözleri öylesine açtır ki o minik yüreklerin bir damla sokak arasında ki inişli çıkışlı,eğri büğrü oyun alanlarına bile gözlerini dikiyorlar.Onlardır konserve kutusu gibi çocuklarımızı yaşamaya mahkum edenler.Aklıma geldi bir koca ekmeğin kuyruğunu bir eline almış diğer elinde yeşil soğanı nasıl da iştahla yerdi bizim minik Şerafettin nasıl da özenirdik onun yemelerine. Bu da şimdi nereden geldiyse aklıma geldi be Aslısınım.O mutluluğunu da elinden aldılar Şerafettinin çok gördüler bahçelerinden kopardığı bir yeşil soğanı.

mRNA dedi ki...

Çocukluğunu bir gecekondu mahallesinde, elinde kocaman bir domates ve bir ekmek parçasıyla, çelik çomak, körebe, yakan top oynamak ve tornet yarışlarıyla orasını burasını yaralamakla geçiren birisi olarak anlatmaya çalıştığını bizzat yaşamış biriyim. Zaten bu yüzden bir tek geriye dönüp hatırlamak istediğim tek dönem çocukluğumdur.

Aslısın dedi ki...

Kayran biyik, topum olmadan asla diyorsun:) anliyorum ve hak veriyorum

Krakeryo insan gidiyor geliyor bir yerlere iste. Hepimizin de corbada tuzu var en acisi.

Mrna cocuklugunu guzel hatirlamak buyuk sans, ne mutlu sana.

BAMBİ dedi ki...

Öyle güzel yazmışsın ki..

Aslısın dedi ki...

bambi sağol

Adsız dedi ki...

Valla çocuklar adına endişe etmekten vazgeçtim artık. Neden mi? Çünkü anladım ki onlar hiçbir şeyi bizim gördüğümüz gibi görmüyorlar, endişe ya da olabilecekler hakkında bilgileri olmadığı için onlar her yerde mutlular be. Asıl salaklık bizde ki, endişelerimizle onların küçük, tertemiz dünyalarının içine etmeyi pekala beceriyoruz. Ben ''herkese özgürlük'' diyorum. Bırakalım da çamurum içinde, daracık sokakta, balkonsuz ev de mutfak tezgahında nerede olurlarsa olsunlar oynasınlar. Tek ihtiyaçları olan gülmek...
Sevgiyle...