Öyle güzel bir yerdeyim ki üç gündür. Ormanın içinde, en sevdiğim yerde yani. Ağaçlar, kediler, uğur böcekleri, karıncalar, kuşlar, sinekler, hepsi bir adım ötemde. Kendi kendimle kalmak için aralarda çıkıp, onları izliyorum.
Kediler, pırıl pırıl, sürekli yalanıyorlar. Karıncalar her yeri sarmış durumda, arada sınıfa geliyorlar kolumda, bacağımda. Kuşlar sesleriyle sürekli müzik yapıyorlar. Uğur böceklerini seyrediyorum, karıncaların yanından öylesine geçip gitmelerini, sakatlanmış arkadaşlarını, birleşip yapraklara doğru taşıyışlarını.
Doğanın verdiği huzur, sanırım başka bir yerde yok. Bir an içine dönüyor insan ama orada kalamıyor. Etrafındaki her canlıyla bir oluyor. Doğayı düşünmekten başka bir şey yapamıyor. Ağaçlardan düşen sararmış yapraklar, toprağa karışıp, yine ağacı besleyecek. Karıncalar, buldukları yiyecekleri taşıyıp, sonradan beslenmek üzere stok yapacaklar. Yavru kediler büyüyüp, seneye kendi yavrularını yalayacaklar.
İçeri girdiğimde ise; insanlara bakıyorum. Hepsi bir şekilde istediği için orada. İsteyerek eğitim alan bir grubun tadını başka bir yerde bulmak pek mümkün değil. Herkes öğrenmeye ve fark etmeye aç. Çevrelerini gözlemliyorlar, bir şey fark ettiklerinde içlerine dönüp, kendileriyle kalıyorlar. Sonra açıklıkla bunu paylaşıp, başkalarının da öğrenmesine katkı sağlıyorlar.
İnsanın kendisine yaptığı yolculuk, yolculukların en güzeli. Bazen sarp kayalara tosluyor, sonra masmavi bir dere görüp, o tarafa yöneliyorlar. Sarp kayalara çıkma cesaretini, belki bu eğitimde belki gündelik hayatlarına döndüklerinde bir olay sırasında, belki de başka bir eğitimde bulacaklar. Ama yola bir kez çıkmaya karar verdikleri için nasılsa kayaları da aşmanın en doğru yolunu, kendilerince keşfedecekler.
İnsanın özünde sevgi var. Arada sular bulanıyor ve seçtiğin yol, suyu temizlemek olursa yeniden o berrak suda yıkanıp, çevreye miss gibi kokular saçma şansın doğuyor. Sevgiye inanıyorum.
O zaman sevgiye...
17 yorum:
Uzun yolculuklar küçük bir adımla başlar... Sevgi yolculukları da küçük bir farkedişle...
oh mis valla, insanlar tatile çıkıyo sevgi, barış kardeşlik, bi huzur ortamı haha biz İstanbul'un boğucu havasında kalıverdik ya. Bu sıcaklar bana deli deli öyküler yazdırıyor! neyse yakın vadede uzun bir yolculuğa çıkma vaktim gelmiştir benim de, senaryosunu Wes Anderson'un yazdığı uzun soluklu bir yolculuğa çıkmak istiyorum aslıcım :)
Onur, güzel söz.
Göktuğ, sana başarılar ama ben tatilde değilim taa pazar akşamına kadar sürecek bir eğitimdeyim. Deli miyim acaba:)
delisin delisin..
akıllıyken yürümüyor ekmek teknesi, ne edeyim:)
Hâlâ eğit beni diyor ya..:)))
(Sizin banka biraz cimri galiba. Bu zamanda dağlara götürdüğüne göre.:D:D:D )
Bankanın eğitimi değil Avram ve şehrin içinde orman, cennet cennet:)
Mis gibi bir post olmus bu. Ruhum dinlendi. Her neresi ise ben de gelebilir miyim?
İnsan bi' yerde bulunmaktan hoşnutsa etrafındaki herşey bir başka biçimlenir sanki, tıpkı satırlarındaki gibi...
Eğitim bile olsa tadil tadında olunca nasılda insanın psikolojisi değişiveriyor..Ben pisikopata bağladım bile:):)
sevgiye... :))
didem, bümed, gel hemen:) şehrin merkezinde hem de. boğaziçi mezunlar derneği.
K.C.S, ne güzel ifade etmişsin, yazsana bunu bloguna
mütemadiyen, hadi sen de toparlan, ormana, ağaca git, iyi geliyor.
herbirenk, tatlısın:)
Şeker tadında bir yazı olmuş :)
Bolat :) teşekkürler
Doğanın huzuru başka hiçbir şeye benzemiyor, doğayı dinlerken içini de dinlemesini bilene...Sen bilirsin:) Öperim.
Sevgiye inanmak istiyorum yeniden.
Bu güzel yer neresi.
Eliza'm, ben daha çok öperim.
Mavi tutku, boğaziçi mezunlar derneği
Yorum Gönder