Yüzmeden sonra İstinye Park'a ya da Akmerkez'e değil, Rahmi Koç Müzesi'ndeki Beyin Sergisine gittik.
Bunda Can'ın arkadaşının annesinin parmağı var ama ben de öneriyi kabul edip, benimsedim ve hayata geçirilmesine katkıda bulundum.
Rahmi Koç Müzesi hem konum hem de içindekilerle çok hoş bir yer.
İçinde; Londra'nın meşhur otobüslerinden, eski arabalara, bisikletlere, motorlara, trenlere, uçaklara, İtfaiye araçlarına, eski buharlı makinelere kadar bir çok şey sergileniyor.
Bir zeytinyağı fabrikası bile var.
Zeytinyağı Fabrikasına girdiğiniz anda sensörler aracılığıyla ışıklar yanıyor ve makineler çalışmaya başlıyor.
Girişinde o eski tahta raflarda o dönem çalışmış işçilerin mesai-vardiya bilgi kartları bile mevcut.
Bir de üzerinde işleyişin yazılı olduğu bir tabela var:
1.Zil çalar ve vardiya başlar
2.Buhar makinesi çalıştırılır, zeytinler oradan geçerek, ezilmeye başlar..
3.....
4....
5.....
6.Zil çalar ve vardiya biter.
Ne basit değil mi? Ben bir işleyiş yazmaya çalıştığımda excell'de kutu kutu pense oynamaktan başım dönerken, koskoca fabrika 6 adımda işi bitiriyor. Üstelik sonunda leziz zeytinyağları elde ediyorlar. Bu da beni "Hayatı biz mi bu kadar zorlaştırıyoruz" diye düşündürüyor.
Neyse beyin sergisi güzeldi, gidin görün bence. Hem beyinle ve algıyla ilgili bir çok bilgi veriliyor hem de çeşitli testler yapılıyor. Ancak testlerle ilgili açıklama kısımlarını yetersiz buldum.
Şimdi bunu mu demek istiyor, bu nasıl oldu diye kalakalıyorsunuz.
Örneğin; bir bobine dokunduğunuz testlerden bir tanesinde "Yani şimdi elim sıcak mı değil mi? Ben mi öyle algılıyorum?" diye ikilemde kaldık ve sonuca ulaşamadık. Daha doğrusu herkes farklı bir sonuca ulaştı. Serginin tek kusuru bu bence.
Burada komik birşey oldu anlatmadan geçemeyeceğim. Beynin işlevsel mi şekilsel mi çalıştığına dair bir test var. Onu yapıyorum ve Cenk yanımda bana durmadan "kızım yanlış resmi seçtin, ya o değil" diye yorumlarda bulunuyor.
Test bitti. Önce beynim nasıl çalışıyor onu yazdı sonra da açıklama kısmında kadın ve erkek beyinlerinin farklı işlediklerine dair bir bilgilendirme yazısı çıktı. Eh biz bunu o anda gayet net yaşamış olduk ve inandık!
Bir bölümde de "Makineler Nasıl Çalışır" alanı var. Burada düğmeye basıp, motorun, arabanın, bulaşık makinesinin, hologramın nasıl işlediğini hem okuyup, hem de izleyebiliyorsunuz.
Araçların olduğu yerde Harley Davidson motorunun ve buharlı makinenin çalışırken çıkardıkları sesleri dinlemek için bir düğmeye basıyorsunuz ve birden herşeyiyle onu hisseder hale geliyorsunuz.
Müzenin konumu çok güzel demiştim ya, deniz kenarında, nefis bir manzarası var.
Bir de cafesi var ki havanın da güzel olması nedeniyle 3,5 saatlik sergi-müze gezisinin ardından orada kahve içmek çok keyifli oldu.
Müzenin bahçesindeki eski Londra otobüsünü alıp, bizim bahçeye koymayı çok istedim.
Burada yaptığım yorum şu oldu: "Biz yurtdışına gidince bunların maketlerini alıyoruz, adamcağız direkt kendisini almış gelmiş oldu".
Paranın gözü kör olsun diyeceğim ama parasının bir kısmını hem özel zevki ile ilgilenip, hem de birçok insanın hiç göremeyeceği şeyleri görmesini sağlayarak, bizlerle de paylaşmak üzere harcadığı için ne mutlu ona diyorum.
Bir de müzeye giderken kitapçıda bir dergi gördüm, üzerinde sadece adı ve bir illüstrasyon vardı. Adı "bant".
Merak ettim, poşet içindeydi kumar oynadım ve içinde ne olduğunu bilmeden alıverdim.
Çok güzel bir dergiymiş. Bu ayın konularından biri bisiklet idi.
Bisiklet hayranı çizer Aydan Çelik'in bisiklet manifestosundan hoşuma giden bir iki sözü de sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.
Bisiklet Nedir?
Eşitliktir: Bazen o sizi taşır, bazen siz onu.
Çocukluktur : Hayatla izdivacın balayı günlerinden.
Aşktır: Her bahar sırtınızı ürpertir.
Libidodur: Düz duvarlar sizindir.
Kendisidir: Doğan görünümlü Şahin değil.
Ütopyadır: Ayaklar hep havada.
Kısacası bugün benim için hem değişik bir gün oldu hem de bir sürü şey öğrendim.
Mutluyum, mutlusunuz, mutlular!
1 yorum:
5 yorum:
Adsız dedi ki...
Görüldü..:)
Bu uzun süredir bu blogda okuduğum umut veren güzel yazılardan biri. Yorum yazılmaz buna sadece ne güzel geçmiş bir gün denir..Hayatı biz mi zorlaştırıyoruz kısmı tartışmaya açık ama bu güzel günü tartışmayla boğmayalım şimdi.
Güneşli güzel günde evde oturup çalışan Aynacı
19 Mayıs 2008 Pazartesi 22:43
Adsız dedi ki...
Evet, blog sahibi burada içinde soru işaretleri olan gezi yazısı tadında bir gününü bizlerle paylaşmış. ben gitmemiştim gidesim geldi, ama başarılı buldum:) yani kafamda bir sürü mekanik ve teknik araç canlandı, fabrika işçilerini yüz ifadelerine kadar hayal ettim..
ama senin yazanın başarısı mı benim hayal gücümün genişliğimi bilemedim..şaka şaka:)
buarada şehir dışında olmam nedeniyle köşe yorumlarıma ara verdim ama tekrar sizlerleyim. sondan başlayarak tüm yazılara yorumlarımı iletmeye çalışacağım. tekrar aranızda olduğum için gururlu ve mutluyum:)
bana bakın, ben yokken yeni bir blog kurmadınız di mi?:)
şüpheci hayalperest
21 Mayıs 2008 Çarşamba 22:12
Aslı'dır dedi ki...
Kurmadık meraklı, sen daha aktif ol yeter bize.
O gün gerçekten umut ve mutluluk doluydum, iyi yansıtmışım. Ben de mi aynıca oldum ne?
24 Mayıs 2008 Cumartesi 23:58
Aslı'dır dedi ki...
aynıca derken; aynacı demek istemiştim.
25 Mayıs 2008 Pazar 11:39
Adsız dedi ki...
blog sahibiyim ben,
yazarım sağa sola
yukarıya aşağıya
yazdığım yetmez
tekrar tekrar okurum kendimi
kendimle barışığım ya
düzeltirim kendimi gülümseyerek
27 Mayıs 2008 Salı 00:11
Yorum Gönder