Ben uykuya dalmak için genelde güzel bir şeyler düşünürüm ve o sırada en çok kurduğum hayali sizlerle paylaşayım dedim.
Hayalim dünyayı gezen ama turist gibi değil, gittiği yere bir sene yerleşen ve orada yaşayanlar gibi bir evde oturan, hafif çapta bir işte çalışan birisi olmak. İş ve ev kısmı kendimi turist gibi hissetmek istemememden.
Turist olarak bir yere gittiğinizde size turist gibi davranılır ve asla o şehrin, kasabanın içindeki özel şeyleri fark edemez, şehre nüfuz edemezsiniz.
İşte hayallerimde bazen Amsterdam'da bazen Londra'da bazen Venedik'te böyle hayatlar yaşıyorum. Sabah oldu, uyandım diyorum ve üzerime giyeceğim kıyafete kadar planlıyorum her şeyi. Çok keyifli oluyor.
Aslında bunu yapan insanlar var. Bu sadece Uykudan Önce Masalı olmak zorunda değil. Bu "benden bu kadar" deyip alıp başını gidecek kadar cesur olabilmek değil mi?
Sevgili Yorumcular, sizin en çok kurduğunuz, sizi buralardan alıp götüren hayallerinizi yazmanızı bekliyorum şimdi.
Hayalim dünyayı gezen ama turist gibi değil, gittiği yere bir sene yerleşen ve orada yaşayanlar gibi bir evde oturan, hafif çapta bir işte çalışan birisi olmak. İş ve ev kısmı kendimi turist gibi hissetmek istemememden.
Turist olarak bir yere gittiğinizde size turist gibi davranılır ve asla o şehrin, kasabanın içindeki özel şeyleri fark edemez, şehre nüfuz edemezsiniz.
İşte hayallerimde bazen Amsterdam'da bazen Londra'da bazen Venedik'te böyle hayatlar yaşıyorum. Sabah oldu, uyandım diyorum ve üzerime giyeceğim kıyafete kadar planlıyorum her şeyi. Çok keyifli oluyor.
Aslında bunu yapan insanlar var. Bu sadece Uykudan Önce Masalı olmak zorunda değil. Bu "benden bu kadar" deyip alıp başını gidecek kadar cesur olabilmek değil mi?
Sevgili Yorumcular, sizin en çok kurduğunuz, sizi buralardan alıp götüren hayallerinizi yazmanızı bekliyorum şimdi.
1 yorum:
4 yorum:
Adsız dedi ki...
KİM ŞANSLIYorum değil bu, ama üst kata çıkamadığım için buraya ilave etmek durumundayım. Belki blog sahibi bir gün bizi de yanına alır.. bir gün önce..servis beklemek için her zamanki yerime gittim. Yol kenarındaki bir parkımsı bir yer burası.Benim beklediğim noktanın tam ters tarafında bir çeşme çevre halkının su aldığı ve bir büfe var sabahları henüz açılmamış. Tabi her parkın değişmez parçalarından biri bir heykel ve banklar, toplasan yedi sekiz tane. Bu sabah bir değişiklik var parkta. Genelde boş olan banklarda bugün biri yatıyor. İstanbulda görülen manzaralardan biri, garip değil. Garip olan üzerinde kirlenmeye yüz tutmuş mavi bir yorganı üzerine örtmüş olması. Belli ki geceden beri orada uyuyor. Zaman gecenin sakinliğinden günün karmaşasına kendini bırakmaya başlamış. İnsanlar telaşlı sokaklarda, araçlar çoğalmaya başlamış ama gecenin serinliği direnmeye devam ediyor. Mavi yorganlı adamın bankını dik kesen bankta göz göze geldiğim bir adam var. Sanki yatan adamla benzerliği var gibi diye düşünürken yoldan geçen birine elini kaldırarak selam veriyor. Belli ki bu civarda oturan biri. Mavi yorganlı adama tekrar bakıyorum kimdir diye servis beklerken. Serseri mi acaba? Burayı mı mesken tuttu? Servisin gelmesine ne kadar var acaba? Dik bankta oturan adam kalkıyor yerinden. Uzaklaşacak diye düşünürken mavi yorganlı adamın yorganını düzeltiyor. Mahalle sakini zannettiğim adamın bu adamla ne ilişkisi olabilir? Benim gibi o da acıdı mı acaba diye düşünürken bir bakışla cevabımı alıyorum. Mavi yorganlı adamın cevabı bu. Yorganı düzeltilirken gözünü açıyor ve banktaki adamla göz göze geldiğinde güvenle gözünü kapatıyor. Bu huzur veren güvenin zenginliğini hissettiniz mi hiç? Çocukça bir güvendir bu. Annesinin yanında olduğunu gören bir çocuğun güvenle uyumaya devam etmesidir bu. Bir sevgilide, bir arkadaşta zor görürsün bunu. Belki kırk yıllık bir eşte elde ettiğin bir güvendir bu. Kafam karmakarışık. Serseriler mi yoksa mahalle sakinleri mi? Geçen adama selam verdi ama yorgan uzun süredir dışarıdayım mesajını açık olarak veriyor. Bankta olan adam ayağa kalktı. Tekrar göz göze gelmeye başladık. Sanki bana yaklaşıyor gibi. Para mı isteyecek acaba? Servis yaklaşmaya başladı. Göz ucuyla adamı izlemeye devam ederken servise doğru ilerlemeye başladım. Servise yöneldiğimi görünce benle iletişime geçme niyeti yokmuş gibi davranmaya başladı. Bu arada yatan adamın doğrulmaya başlamasıyla düşen bir yakınını tutmak ister gibi ona yöneldi. Bu nasıl bir ihtimamdır? Bu nasıl bir el üstünde tutmadır? Ve bu nasıl bir çelişkidir? Sanki parkta yatan kimse yok. Bir hastanede kalkan bir hastaya destek olur gibi.. nasıl bir fedakarlıktır bu? Böyle bir dostum var mı acaba? Her türlü imkansızlık içinde bana bunu hissettirmemeye çalışacak kadar destekleyen biri. Hangimiz daha şanslıyız? Sıcak yatağından kalkıp gelen ben mi yoksa her türlü imkansızlığı kendinse hissettirmemeyi başaran arkadaşı olan bu adam mı? Servise biniyorum. 10 dakika sonra çevreyoluna girmek için aynı yerden geçiyoruz. Yorgan özenle katlanarak bankın kenarına konulmuş. Kol kola girmiş karşı kaldırıma geçiyorlar. Hedef köşedeki pastaneden poğaça alıp sevgiyle mükellef bir kahvaltıya dönüştürmek mi acaba?Aynacı
12 Haziran 2008 Perşembe 00:38
Aslı'dır dedi ki...
Hüzünlendirdin, düşündürdün.Ben onların hikayesini merak ediyorum. Meraklıyım ne yapalım!Bir hikaye yazmak ister misin Aynacı?
14 Haziran 2008 Cumartesi 02:47
Adsız dedi ki...
Blog sahibi etki alanının farkında değil hala, Hikaye yaz dedikten sonra ben durabilir miyim? Okuduğundan beri her boş anımda hikaye çatısı oluşturmaya çalışıyorum. Bir hikaye yazmak o kadar kolay olsaydı keşke. Neden zor görevleri bana verir blog sahibi? Çaprazdaki uorumcu zaten ortalarda yok. Bloga ortak mı oldu nedir elini sıcak sudan soğuk suya sokmuyor. Ne bir ses ne biğr nefes şeklinde.. Yorum yazan ben, hşkaye yazan ben..-Merhaba ben Seyfettin, Ömer Seyfettin. Kaşağı vardı..Ne hayal ederim ben? Bunu bir süre düşündüm. İlk okuduğumda ben zaten yastığa lvarmadan uyuduğun için gece hayallerim olmaz, bu konu yorumsuz dedim kendimce. Fakat bu knu gece hayali ile sınırlı değildi. Bahçeli bir ev hayalim vardı ama bu yazı konseptine uymuyordu. Zaman içinde kendimi takip etmeye başladım ve hayaller gelmeye başladı. Benim hayallerim futbolda gol yemeyen kaleci olmak, bir arkadaş grubuyla bir akşam yemeğinde fasıl yaparken takip edem eşlik eden değil, şarkıları söyleyen olmak, darbukaya ritmi veren olmak..Bunlar benim hayallerim. Aslında hayallere baktığımda gerçek yaşamda daha pasif olduğum durumları tersine çeviren ön plana çıktığım olaylar benim hayallerim. Aklıma gelenler şimdilik bunlar. belki farklı hayallerim de vardır. Var elbette ama bu dediğim gibi bu kategoride değil.Blog sahibinin hayaline gelince..tamam bir yere gidince turist gibi yaşama, hayatın içinde ol ama illa çalışmak zorunda mısın be kardeşim? Vericilik senin ruhunda var. Hayallerinde bile yöneticilik kapasitesi yok :)Gülen Aynacı
15 Haziran 2008 Pazar 18:12
Aslı'dır dedi ki...
Ya haklısın ama küçük bir iş dedim çok çalışmayacağım, söz veriyorum.Ben hikayenin devamını istiyorum. O kadar da zor değil bence. Biraz düşün.Bu arada bugün seninle yeterince vakit geçiremedik. Yarın 17:00'de her zamanki yerde, tamam mı?
16 Haziran 2008 Pazartesi 22:24
Yorum Gönder